30 Aralık 2008

Donma noktası

Bu nedir?
Bu bir buzdolabı; yada şöyle diyelim : Bizim buzdolabının dondurucu kısmı.
Soğuk havada dondurucu muhabbeti iyi gider diye düşündüm:)

Eskiden buzdolaplarında dondurucu yoktu biliyorsunuz sadece buzluk kısmı vardı!
Orası da şimdiki derin dondurucular kadar soğutmuyordu. Şu an buzdolabının dondurucusu -18 gösteriyor.

Kapağını açıyoruz. Dikkat çekmek istediğim kapların içindeki renkli sıvılar!
Bu sıvıların ne olduğunu tahmin ettiniz mi? Neden orada duruyorlar!

Soğuk hava bizi hep hazırlıksız yakalar;
En kötüsü de içinde, motorunda su bulunan aletlerdir. Sudan ne zarar gelir? demeyin. Sudan zarar gelmez; ama o su tam anlamıyla buz tutarsa işte o zaman...

Bizim arabada ve traktörde sözde antifriz vardı; ancak ilaç makinasına antifriz koymayı unutmuşuz. Pazar günü bizi oldukça uğraştırdı; sonunda buzu çözdükte içindeki suyu alıp antifrizli su koyduk. Bir iki plastik parçası buzdan zarar görmüş ama değişebilir parçalar!Zamanında yetişilmeseydi motoru da zarar görebilirdi!

Arabamıza veya motorumuza antifriz koyuyoruz;yada geçen yıldan içinde var diye aldırmıyoruz! (her yıl antifrizi yenilemek lazım; ayrıca antifriz ve su karışımınında belli bir oranı var. Ancak biz buna da pek dikkat etmiyoruz ya! Neyse)
Şimdi aklımızda bir soru var: Acaba içindeki antifriz idare eder mi?

Bizim yaptığımız uygulamadan bahsedeyim. Antifrizli suyu evde test etmek!
(Korkmayın canım! Evde invert şurup yapmaktan daha tehlikesiz:)
Arabadan veya motordan serum hortumu veya akvaryum borusuyla sifon(emme) yaparak bir miktar su alıyoruz (Bu arada suyun ağzımıza kaçmamasına dikkat ediyoruz!!!Akvaryumu olanlar bu işi bilir )

Çektiğimiz su renkli gözüküyor. Ama bu yanıltıcı olabilir. Aldığımız su numunelerini "dondurucuya" koyuyoruz.Birkaç saat bekletiyoruz. Çıkarıp numuneye bakıyoruz.
Eğer ki -18 derecede donmuş veya pıhtılaşma başlamışsa aracımıza biraz daha antifriz ilave ediyoruz ve yeniden numune alıyoruz.

Burada 4 numune var. 6 saat boyunca -18 derecede kaldılar. Sarı olan arabanın numunesiydi; antifrizi geçen yıldan kalma! Baktık ki numune hafif pıhtılaşma yapmış hemen antifriz takviye ettik. Yeşillerden biride traktörün o da geçen yıldan ama ona bişiy olmamış; numune sağlıklı gözüküyor.
(Bizim burada son yıllarda görülen en düşük sıcaklık -14 sanıyorum! O yüzden suyun -18 derecede donmaması bizim için yeterli.)

Bu yöntem; -18 derece civarında soğuma beklenen yerler için faydalı olabilir. Hem motorlar zarar görmez hem de gereksiz antifriz kullanmamış oluruz. Ayrıca içimizde rahat eder!

Bugün ;
İçine et,sebze, petek hatta antifriz koyduğumuz dondurucudan bahsedip sizi daha da çok üşüttüm!
Ama şimdi bir duvar yazısıyla güldüreceğim:

“Kalbimi ona verdim saklasın diye;
Dondurucuya koymuş salak;....kokmasın diye!:) :)”

Yüzünüzde tebessüm hiç eksik olmasın;yeni yılınız kutlu olsun.
Umarım bu yıl, geçen yıldan çoook çok daha güzel olur…

Bu arada: Size verilen kalpleri sakın dondurucuda unutmayın!:)
İyi seneler…

28 Aralık 2008

Armatör doktor!

İsmini bilmediğim ama büyük bir akvaryumu olduğunu düşündüğüm; bitki sever insan ve yeni arıcı arkadaşımız "denizakvaryumu" bir soru sormuş; konu aşağıda kaldığı için buraya yazıyoruz.

“Hobi arıcılık yapıyorum 1 tane karakovanım var.Bu kovan da oturduğum yere 1 saat uzaklıkta sağolsun bir arkadaş bakıyor.
Muhteşem Turunç un blogunu bu gemi ve diğer ruşet için verdiği bilgilerden dolayı ilgiyle takip ediyorum.
Niyetim böyle bir gemi yapıp balkona koymak.1 saatlik yol gitmemek.
Merak ettiğim yazın bu geminin akıbetinin ne olacağı?
Arılar böyle bir gemide yaşamaya devam eder mi, kaçar mı? “

Gemiyi önce fareler terk edermiş! Nereden aklıma geldiyse?
Genelde böyle küçük kutular çiftleştirme kutusu olarak anılıyor. Ana arı çiftleşip düzgün yumurta atmaya başlayınca buradan alınıp yeni kovanına veriliyor. Ve böyle kutulara(kovanlara) zaman zaman takviye arı konuluyor.Yani küçük kutular arı üretimi için değil de bir tür ana yedeklemek için kullanılıyor.

Şimdi gerek doktor bey’in “gemisi” gerek benim küçük kovanım olsun(bir doktor olamadık ki gemimiz olsun) yazın nüfus artışı ve yer darlığından dolayı oğula gidebilir, hatta kovanı terk edebilir! diye düşünüyorum.
Küçücük kovanın verdiği oğul ne kadar olur? Onu hiç bilmiyorum. Benim ki sağ salim bahara çıkarda yeri dar gelmeye başlarsa kat vermeyi düşünüyorum:)
Olurda kaçarsa ;
Kaçan balık büyük olur kaçamayan ızgara diye hayıflanırız:)

Ben elime doğan anayı öldürmemek için böyle bir yola başvurmuştum.Yoksa arıları zayıf tutmaktansa güçlü tutmak en güzeli! Şimdi küçük kovanımız -8 derecede ; umarım birbirlerini ısıtabiliyorlardır.

Size gelirsek; deneme yapmak için neden korkuyorsunuz! Önümüz yaz; doktorun gemisi gibi bir kovan sahibi olabilirsiniz; yada benimki gibi bir taka!
Aslında yer müsait olsa terasa beş çerçevelik kovanda konulabilir ama balkona riskli olur. O yüzden balkona ancak bir ufaklık koyabilirsiniz. Sürekli elinizin altında olur! İncelemek için iyi de olur!

Madem doktor beyi ilgiyle izliyorsunuz soralım o halde:
" Doktor bey ne olacak bu geminin hali? Siz benden daha iyi bilirsiniz; geminin sahibi sizsiniz ne de olsa!"

Arkadaşlar yanlış anlamayın bizimkisi latife !
İsteyen herkes yorum yapabilir; yapsında! Küçük kutularımızın akıbeti ne olur öğrenelim!

27 Aralık 2008

bırrrr

Kar erimeden görüntüyü yakaladık. Ve çektik yayınladık:)
Zaten şu an kar eriyeceğini hiç sanmıyorum; hava çok acayip soğuk!bırrrrr

Kovanlarda tık....yok; Bizde kimse varmı yokmu diye kovanları "tık"lama gafletinde bulunmadık. Salkımdaki arıyı rahatsız etmek çok tehlikeli...ymiş; öyle dediler:)

Ben kovanları yan yana bitiştirip; üzerlerini tek parça örtmektense ; herkesi olduğu yerde bırakmayı tercih ediyorum. Elbette kovanları yan yana yapıştırınca mutlaka ısı yönünden bir kuytulanma oluyordur.
Ancak... arada güzel günler oluyor arılar dışarı çıkıyor; sonra kovanları karıştırıp birbirine girip çıkma durumu olur; kendimizi boşu boşuna sıkıntıya sokmayalım.
Kovanların ayrı durmaları daha iyi; neme lazım!

Tek tek paketlemenin dezavantajı daha fazla ziftli kağıt harcamanıza sebep oluyor.Geçen sene kullandığım kağıtları ezmeden kenara koymuştum. Bu yıl onları yeniden kullandım.

Ancak yeni kovanlarımıza örtü yetmedi. Bende yeniden ziftli kağıt aldım.

Bakıyorum geçen yıl ziftli kağıt 20 metre 20 liraymış; bu yıl yine 20 lira! Enflasyon yok demek ki! Yada en azından ziftli kağıtta yok:)

Kovanları paketledik ve bağladık. Bu işi de birkaç gün önce yapmıştım; iyiki yapmışım yoksa soğuk dalgaya yakalanacaktık!
Çok şükür kovanların önünde çok ölü arı görmüyorum.
Ilıman yerlerde arı nektar getiriyormuş ; inanılır gibi değil! Benimkiler uzun süreden beri uçuş yapmıyorlar. Bu iyi bir şey dişlerini sıksınlar bahara az kaldı!

Bir kovanın girişi! Çok şeker değil; çok ballı bir görüntü,arılar kendi elleriyle yapmış:)

Bunu tanıdınız mı?
Arı otu.......! Bu arı otunun da bir hikayesi var.
Arı otunu ilk olarak arıcılık kursunda duymuştum. Nektar verimi yüksek; çiçeklenme dönemi uzun bir bitki! Tohumlarınıda görmüştük.
Tohumları böyleee sanki kaşıkçı elması gibi küçük kapaklı bir şişenin içine koymuşlardı. Arıcılar hayranlıkla tohumlara bakıp bunu nasıl edinebiliriz falan dediler ama bir sonuca varamadılar. O zaman için elde edilmesi zordu yada bana ulaşılmaz bir şey gibi geliyordu.

Benim arıları satın almaya gittiğimizde; arı sahibi amcanın bahçesinde gördüm arı otunu! Bir metrekare kadar bir yerde ekiliydi.
“Bu arı otu değil mi?” dedim. “Evet; nereden bildin? Bana da bilmem nereden bir arkadaş getirdi” dedi.
Vaayy be;gökte ararken yerde buldum. Bana söküp 3 tane verir misin? dedim.
“Kızım vermesine vereyim de; yaz sıcağında köklü ot tutar mı hiç! tutmaz” falan diye itiraz ettiyse de;
Amca sen ver gerisine karışma! dedim.

Gördün deli çekil geri derler ya; amcamda kurtulmak için hemen söktü verdi.

Benim için kıymetli olduğundan saksıya ekmiştim. Biri öldü sanırım. İkisi tuttu.
(Sonrasında saksıya ektiğim arı otundan bahsetmiştim de başıma iş açılmıştı; bir zamanlar. Bilen bilir!)

Ne diyorduk; şimdi bu iki tane arı otu 3 sezon sonunda bana bir kiloya yakın tohum yaptı . Bereket bu olsa gerek; bir ekiyorsun 10 alıyorsun, on ekiyorsun 100 alıyorsun.
Bu yıl tohumları bitkiler ölünce eylül gibi toplamıştım. Ancak otlar çok gevremiş; tohumların bir kısmı yere dökülmüştü.
Geçenlerde baktım yağmurlarla birlikte (dökülen tohumlardan) yeni arı otları çıkmış.Neşeleri yerinde semiz duruyorlar.
Normalde; ılıman yerlerde sonbahar ekimi yapılabiliyor. Ben burada arı otunu bahara ekerim çünkü donlar sert oluyor.
Şimdi; kendiliğinden çıkan arı otlarının akıbeti ne olacak merak ediyorum.
Kardan etkilenmemiş gözüküyorlar;cin gibi ayaktalar! Eğer ki dondan da etkilenmeyip bahara çıkarlarsa ; arı otu tohumlarını bir daha sonbahardan ekeceğim!
Nasip olursa tabii!

26 Aralık 2008

İncecikten Bir Kar Yağar;

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye;
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye…
………………………......
Nedense kar yağdığını görünce hep Karacaoğlan’ın bu şiiri aklıma gelir! Şu an dışarıda inceden kar yağışı devam ediyor. Sabah uyandığımızda bize sürpriz yapmış; her taraf bembeyaz olmuş. Bu yılın ilk karı! Hele şükür yağdı.
Görmediğin karı olmuş; çekmiş fotosunu yayınlamış! Bu gidişle kar yağışını ya fotoğraflar da göreceğiz; yada rüyamızda !

Ateş dikenimiz 2 yaşında.

Ayvalar;

Ayvalar bir harika ama çok olunca ağaçta kalmış! Zaten hep öyledir, az olunca kıymetli çok olunca kıymetsiz olur.

Şapka takmış gibi duruyorlar.

Asma çardağı.

Bu farklı tür bir hanımeli! Mayıs ayında 25 liraya almıştım. Hala tenekede ekecek yer bulamamışım. Şaşkın şimdi açmış. Bu hanımelinin çiçekleri küçük ve yuvarlak sanki erik çiçeği gibi! Ama bir harika kokuyor.
Yoksa diğer tür uzun çiçekli hanımelinden evde var(hani içinden balını emdiğimiz)
Satıcı bunu alırken bir türlü fiyat düşmemişti.
Adamı gözünden okuyorlar. Eğer gözünde alıcı yazarsa fiyat düşmüyorlar. Ama intikamım kötü olacak! Şimdiden dört dalından çelik yaptım çelikler tuttu:)

Bu da güzel bir mor menekşe! Annemin çocukluğunda her yerde bolca bulunurmuş. Şimdi ancak bizim korumamız altında yaşıyorlar.
Kar erimeden; arı ailelerimizin evlerinin resmini çekersek onuda paylaşacağız; görmediğiz ya:)
Görmedik olmaktan utanıyormuyum? Hiç te bile! Ben ne utanıcam?
Bize Kar vermeyen mevsimler utansın!!!

24 Aralık 2008

İthal olmadan asla!

İthal yada yabancı kaynaklı ürünlerden bahsetmiştik geçenlerde; işte bu onunla ilgili bir yazı!
En son İstanbul’a gittiğimde markete uğramıştım.

Bu patlar hoşuma gitti aldım. Eve getirirken şaftları biraz değil bayağıca kaymış, yoksa çok güzeldiler.

Şimdi küçük saksıda hormon katkısıyla açtıkları belli!

Eğer seneye kadar yaşarlarsa kurtuldular demektir.

Patlar yalın; ama bahçede çeşit olarak durması güzel olacak!

Etiketine bakıyoruz: İthal kasımpatı( fiyatı 4,5 lira)

Küçük bir mazı aldım(avucumun içine sığıyor)Neden küçük alıyorum? Taşıması kolay olsun diye:)

Etiketine bakıyoruz: İthal mazı(3,95)

Küçük bir çalı aldım. Adı Erica. O da ithal!

Sonradan öğrendim erica funda demekmiş(5 lira)

Tamam bir kaktüsün veya tropikal bitkinin ithal edilmesini anlıyorum ama kasımpatının yada mazının ithal edilmesini anlayamıyorum!
Bütün bunlar burada ülkemizde yetişmiyor mu; yetişemiyor mu ki ithal etmişler ? Aklım almıyor!
“Senin aldığın market yabancı ondan kaynaklanıyor” diyeceksiniz; olabilir!

Sonra Eminönü ne gittim; çiçekçiler de doğru düzgün hiçbir şey yok! Olanlarda aynen ithal salon çiçekleri falan!
Elim boş dönmeyeyim diye lale, nergis ve sümbül soğanı aldım(dökme)sümbül ve nergisler 1 lira;laleler 50 kuruş.
Kendi elimle seçtim ama özellikle sümbüller çuvallarda çürüme noktasına gelmiş,bakım hak getire.Belli ki çuvalların içinde sulayıp duruyorlar. Neden kimse işini düzgün yapmıyor?
Sen sözde yerli çiçek satıcısısın, ben alıcıyım;para harcamaya yer arıyorum ama alacak yerli çiçek bulamıyorum!

İyi ki yabancı firmalar halimize acıyıp bize çiçek ve fidan gönderiyor ; yoksa biz ne yaparız?

20 Aralık 2008

Solstis

Solstis nedir?

Coğrafya dersini iyi takip etmişseniz bilirsiniz;
Yarın 21 Aralık; yani kış solstis’i ; yada diğer adıyla kış gündönümü!

Kuzey yarım kürede kış başlangıcı kabul ediliyor ve bu tarihten sonra geceler kısalmaya günler uzamaya başlıyor!

Ne diyorduk “21 Aralık gecesi” yani yarın akşam en uzuuuun gece yaşanacak!
Kestane mi çizersiniz? Mısır mı patlatırsınız? Yoksa televizyon karşısında uyumayı mı tercih edersiniz bilmem!
Ama benden söylemesi ;böyle gece yılda bir gelir! Tadını çıkarın:)

19 Aralık 2008

Gemimiz yoksa; Takamız var!

Bayramdan bir iki gün önceydi sanırım!
“Gemide Açlık Başlamış!” diye bir başlık var, blogların birinde. Dedim Somali'li korsanların kaçırdığı Türk gemilerinden mi bahsediyor yoksa?

Şaka şaka!

Bizim doktorun meşhuuuuur gemisiymiş açlık başlayan! Ballarını yemişler aç kalmak üzereymişler.
Benim gemim yok (ben doktor değilim çünkü) ama bir takamız var.
Ya benim takadakilerde aç kalmışsa? Bak şimdi uykum kaçtı…
Burcumda balık değil ama neden her duyduğuma atlıyorum bilinmez. Ufaklıkları tez elden kontrol etmem lazım. Arefe günü fırsat buldum ve ufaklığı açtım.

Besleme kutusunun ön tarafına ve arıların çıktığı yere bal koymuştum. (Besleme kutusunun ara bölmesi kapalı)Halen balı yemekteydiler.

Bende hazır açtım; oldu olacak birde içine bakayım dedim. Hayvanlar salkım vaziyette, bu havada bizi kim açtı? diye bakıyorlar...
Kimileri kovandaki boşlukları doldurmak için fistan koyuyor ya; bende bir şey bulamamışım; annemin oyalı tülbentini arılara koymuşum. Eeee; körle yatan şaşı kalkar!
Annem internete girmiyor iyi ki!!! Tülbentini sorarsa ben bir şey görmedim; duymadım; bilmiyorum! hehehe; çok kötüyüm:) Balı da yanımda getirdiğime göre biraz takviye yapalım.
Balın kokusunu alan yukarı geliyor. Şapur şupur; Yarabbi şükür!

Ama arılar kutunun ön tarafındaki eski balı yemekle meşgul olduklarından; yeni balı oraya koyamadım! Balımız katı olduğu için arıların girip çıktığı yere koydum…
Koymasına da bal hooop sulanmaya başlamadı mı? Gitti arıların girişini iki taraftan kapadı. Yukarıda girişin balla kesildiği görülmekte:)
Sonrasında girişten balı temizlemek için bayağıca uğraştım. Bu arada bir kısım balıda eldivenlerime güzelce bulaştırdım.

Baktım ayağımın yanında bir nergis çiçeği üzerinde de bir yaban arısı var. Hava soğuk ama çiçeğe gelmiş işte! (biz bu çiçeğe nergis deriz)

Parmağıma bir parça bal aldım ve usulca arıya uzattım. Hemen atladı.
“Parmağında balın olsun Yemen'den arı gelir” der babam! Bu bir atasözü; Atalar hep doğru söylemiş zaten!

Sonrasında arı parmaktan inmezde inmez. Aaa canım sıkıldı!

Balı çiçeğin üstüne sürdüm onu da indirdim. Bu yaban arılarından geçenlerde de gördüm bu arının karnı gibi onların karınlarıda sanki birbirine yapışmış gibi incelmiş; kış olduğundan dolayımı böyle; yoksa karınları hep incemiydi emin değilim.

5 dakika sonra baktım bizim yaban arısı gitmiş yerine bir sinek gelmiş, balı yalıyor Ama bu sıradan kara sineklerden değil; biraz daha klas bir sinek:)

Derken sineğin yanına başka güzel bir arı geldi. O da balı götürüyor.
Ve sonrasında resime bataklık sineğide eklendi(arının bacağının yanında olan küçük sinek)

Ben bu küçük sineğe;bataklık sineği diyorum; genelde derelerde suyun çekildiği çamurlu alanlarda konaklamayı çok seviyorlar. O da balın kokusunu almış!

Sonunda üçü birden karnını doyuruyor!
(Yukarıdaki resimlerin tümü arefe gününden kalmadır)
not: bu arada şaka falan derken; üç Türk gemisi Somali de hala rehin konumda. Allah oradaki rehinelere ve ailelerine sabır versin; inşallah yakında evlerine dönerler.

18 Aralık 2008

Özür

Haberleri takip ediyorsanız aydınlarımız öncülüğünde Ermenilerden özür dileme kampanyasından haberiniz vardır. www.ermenilerdenozurdiliyorum.com/

Bir iki gün önce açılan karşı sitede ise Ermenilerden özür bekleyenlerin kampanyası var:
www.ozurbekliyorum.com/

Durup durup aydınlarımızın ortalığı karıştırmak için çıkış yapmalarını anlamak mümkün değil!
Bu ülkenin vatandaşlarını kutuplara bölerek; kimin eline ne geçecek?
Çok aptalca bir soru oldu; bölücülükten birilerinin eline çok şeyler geçeceği belli!
Eğer Ermeniler den, geçmişte yaşanan olaylardan ötürü özür dilenecekse, neden Türkler de özür beklemesin?

14 Aralık 2008

Odun ve Arı

Testere kullanmayı bana babam öğretti; derki "Testereyi yumuşak hareketlerle kullanacaksın. Birkaç çekmede nefes nefese kalırsan bir şeyleri yanlış yapıyorsun demektir! "
Şehirde kalorifer var ama şehir dışında müstakil bir hayat sürerseniz soba yakmak durumunda kalırsınız. İşte hem testere kullanmak hem de bu arada bir işe yaramak isterseniz en iyisi odun kesmektir.

Ben odun kesmeyi çok severim nedense kendimi rahatlamış hissediyorum.
Öncelikle çaprazı bozulmamış yada yeni bir testereniz olacak. Keseceğiniz odunlar çok büyük olmayacak(büyük olanları motorlu testereyle kesiyoruz)hımm birde el testeresiyle kesmek için; kestiğiniz ağaç çok sert olmayacak.
Odunu nereden buluyoruz? Tabii ki kendi ağaçlarımızdan. Ormancılar duymasın şimdi başımıza iş açılacak:)
Bu kestiğimiz odunlar ya fırtınadan kırılıp yere düşen yada kuruyan söğüt ve karaağaçlardır. Yoksa hiçbir zaman yaş ağaç kesmeyiz. Üstelik neden yaş ağaç keseyim? Ben ağaç ekmeye çalışıyorum; öldürmeye değil ki!

Allah inandırsın bu yıl bayram harçlıklarımı ne yapayım, ne yapayım diye düşündüm? Sonunda buldum; harçlıklarımla fidan alacağım. Fidanlar bedava değil biliyorsunuz! Ne ekeceksin derseniz; çam ağacı düşünüyorum!
Ektiğim fidanlar sayesinde;hem çocukmuşum gibi bana harçlık veren büyüklerimizin bir hatırası olacak; hem de ağaçlar bahçemizi renklendirecek!

Nerden girdim nerden çıktım. Evet odun kesmek; eğer keseceğimiz ağaçta(odunda) delik varsa içinden mutlaka bir şey çıkar! Ya karınca yuvasıdır; yada böcekler mesken tutmuştur.
Böcekli odunların yakılmasına asla ve asla müsaade etmem!!!Kenara ayırırım; böceklerin veya karıncaların dağıldığına emin olduktan sonra yakılacak odunların yanına koyarım…

Geçen gün fırsattan istifade biraz odun keseyim dedim! Baktım ağacın ucunda oyuk var; haydi bakalım içinden ne çıkacak. Kestim aaa bir ana arı!!!

Hem de besili cinsten. Aldım kenara koydum.

Sonra ağacı bir dilim daha kestim, ve içinde başkaları da olabilir diye ikiye ayırdım. ooo 4 tane daha ana arı!


Hayvanlar uyuşuk vaziyette kış uykusuna yatmış. Ama neden 5’i bir arada; bilmiyorum belki kardeştirler:)


Birkaç dakika içinde bizim uyuşuklar kıpırdanmaya başladı.

Sonra ayaklandılar ve üzerlerine bulaşan talaşları temizlediler.

Burada temizlik yapıyor!

Fıstık gibi ana arılar; ne yapsam hapis mi etsem?

Başka bir şey mi yapsam diye düşünürken …uçup gittiler! (bilerek uzun uzuuun düşündüm belki bu arada kaçarlar diye:)
Ve Mutlu Son…